Dev dalgalar oluşturuldu. Bu bazen Türkiye’yi kurtarma sevdası, bazen milli ekonomik hamle şeklinde tezahür etti. Ancak hesapsız, plansız ve ölcüsüz girilen bu serüvenler her defasında duvara taşlayarak son buldu. Bütün bu savrulmalar geride derin bir hayal kırıklığı ve bir ölüm sessizliği bıraktı.
Şimdi Avrupa’da yaprak kıpıldamıyor. Duygusuz, hissiz, sevgisiz, sevdasız ve şiirsiz bir grup var. Türkiye yıkılıyor deseniz doğrulup bakmayacak kadar bencilleşmiş bir grup. Bir ölcüsüzlük yaşanıyor. Dün ne kadar idealist iseler, bugün o kadar materyalist ve benciller. Bir uçtandiğer uca savruldular.
Güvensizlik en önemli faktör. Bundan dolayı herkes birbirinden kaçıyor. İnsanlar insanlardan, insanlar derneklerden, lokallerden, yardım etmek, sahip çıkmaktan kaçıyorlar. Bu kaçış varolan kurumsal yapıları zayıflatıyor, içini boşaltıyor, idealsiz ve iddiasız yapılara dönüştürüyor. Sanki omurgamızdan çatırtılar duyuluyor. Birşeyler içten içe yıkılıyor. Bunlar yetmiyormuş gibi dıştan baskılar artıyor. Hiç kimse dünkü kadar özgür ve güvende değil. Irkcılık yükseliyor ve her alanda ayrımcılık yayılıyor. İçten içe homurdanmalar ve rahatsızlıklar çoğalıyor.
İşte tamda burda durup, düşünmek ve karar vermek lazım, karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığa en yakın olman yerdir. Eğer yaşanılan süreçlerden doğru dersler çıkarılabilirse içinde bulunulan durum fırsatlara dönüştürülebilir.
Bize sunulan fırsat aklınızı başınıza alın ve günlük siyasetin ve tercihlerin üstünde yeni bir siyaset alanı geliştirin denilmektedir. Sağcılık, solculuk, alevilik, sunnilik ve muhafazarlık bir toplumun tercihleri arasında olmaldır. Toplumun bu değerlerini korumalıdır. Ancak bu bir ayrışma ve çatışma sebebi olmamalıdır. Aksine bunları bir gerçek olarak kabul edip yaşatma konusunda birbirine yardımcı olmalıdır. Ama asıl görev ve sorumluluk hepimizi, hepimizin farklı değerlerini, hatta hepimizin varlığını tehdit ve tehlike olarak gören akım, ideoloji ve anlayışlarla mücadele konusunda ortak bir bilinç ve eylem ortaya koymaktır.
Bu mücadele senin, benim onun mücadelesi değildir. Hepimizin ortak mücadelesidir. Bizi tehdit ve tehlike görenler, bizi siyaset, sanat, ekonomi, eğitim, hülasa toplumsal yaşamın her alanından kovmak isteyenler bizi bir bütün olarak görüyor ve dışlıyorlar. Alevi, sunni, sağcı, solcu veya dindar ayrımı yapmadan toplumsal hareketliliğin ve katılımın dışına itiyorlar. Bunun için insafsız ve ahlaksız göç yasaları çıkartılıyor. Değer yargılarımız bu yasalarla teste tabi tutuluyor. Ciddi bir aşağılanmayla karşı karşıyayız. Üzülerek ifade etmek gerekirki aynı mahallenin çocukları birbirlerini dövmek ya da birbirleriyle rekabet içinde oldukları için işin vahametini henüz tam farkedebilmiş değillerdir.
Dün dünde kaldı cancağızım, yeni günde yeni şeyler yapmak lazım. Enerji ve zaman kaybına sebep olan dünkü alışkanlıklar süratle terkedilmelidir. Her eğitim, her dernek kuruluş amaç ve hedeflerine uygun çalışmalarını sürdürmelidir. Hiç bir dernek diğerinin varlığını kendisi için tehdit olarak görmemelidir. Asıl tehdit ve tehlikelerin bu dernekleri ve onların temsilcilerini Avrupa için tehdit ve tehlike olarak görenler olduğu bilmelidir. Şimdi yeni ortaklıklar oluşturma zamanıdır.
Dernekler üstü düşünme ve ortak hareket etme zamanıdır. Dünkü klasik şablonlardan arınma zamanıdır. “İnsan bilmediğinin düşmanıdır”. Haydi önce biz duvarları kaldıralım. Daha çok birbirimize gelip gidelim. Birbirimizi tanımaya ve anlamaya çalışalım. İçimizdeki dayanışma ve işbirliğini arttıralım. Eğer bunu başarabilirsek Avrupa’da yükselen sorunları aşabiliriz. Yoksa altında kalır eziliriz.
Avrupa’da yapraklar bu düşünce zemininde yeniden hareketlenmeye başlayacaktır. Bu bir zorunluluktur. Çünkü tehlike üstümüze üstümüze gelmektedir. Aslında herkes tehlikenin biraz farkındadır ve tedirgindir. Ama herşey bir rüzgara bakmaktadır. O rüzgarın çıkması yakındır...
0 yorum:
Yorum Gönder