7 Ocak 2015 Çarşamba

KİMLİKLER KORKUTUYOR MU? (1)

Farklı kültürlerin, kimliklerine ve kimlik mücadelelerine hep şüphe ile bakılmıştır. Kimlikler birlikte yaşamaya ve entegrasyona engel görülmüştür. Bu eksik bir bakıştırr ve yanlıştır. Aslında kimliksizlik en temel sorundur. Paris banliyölerinde yaşanılan budur. Hiç bir değer yargısına sahip olmayan duygusuz, hissiz ve düşüncesiz bir toplum ancak kendisini şiddetle ifade edebilir.

Kimlik kişinin omurgasıdır. Omurga fiziksel varlığın ve duruşun ifadesidir. Onu duygu, düşünce, his, inanç ve fikirle besler büyütürseniz kimlik ortaya çıkar. Bunlarla beslenmeyen ya da beslenmesi engellenen topluluklar insanlıktan nasibini alamazlar.

Entegrasyon adı altında kendi kaynaklarından beslenmesi engellenen, kendi kaynaklarına yabancılaştırılan ve geleneksel kaynakları küçümsenen ve horlanan farklı topluluklar ve onların gençleri kimliksizlik buhranına sürüklenmektedir. Bunun acı faturaları herkese ödettirilmektedir. Bu fatura çoğu zaman sahipsiz ortada kalmaktadır. Sonradan bu fatura yine farklı kültürler ve kimliklere çıkarılmaktadır.

Entegrasyon adı altında kimliksizlik teşvik edilmemelidir. Bu politika iflas etmiştir. Kimliksiz gençler, sadece Fransa, Belçika ya da Hollandanın değil tüm Avrupa’nın ortak sorunudur. En çokda o çocukların ailelerinin sorunudur. Aile içi iletişim, diyalog kopmuştur. Aile içinde çatışmalar ve ayrışmalar, hat safhadadır. Herkes ayrı dilden ve telden çalmaktadır. Gençler ne geçmişleri, ne bugunleri ve ne de gelecekleri ile sağlıklı bir irtibat kurabilmektedirler. Bu sürdürülebilir bir şey değildir. Uyuşturucu, şiddet ve hırsızlık gibi kötü alışkanlıkların arka planında aile içi uyumsuzluk, kimliksizlik ve toplumsal ayrışma vardır.

Çok kültürlülük, çok kimliklilik, çok dinlilik ve çok dillilik sorun değildir. Sorun bunların hiç birinin olmadığı ya da tek birinin dayatıldığı bir birey ve toplum hayal etmektir.

Mahallelerde öyle gençlere rastlıyoruz ki insan donup kaliyor. His yok, duygu yok, düşünce yok. Hiç bir iletişim şansı yok. Ne içinden geldiği dil, din ve kültüre ilgi duyuyor ne de Fransa nın dil, kültür ve sanatına yakın duruyorlar. Boşlukta ve hiç bir şey hissetmiyorlar. Hırçın, kavgacı, çok bilmiş, burnunun doğrusuna giden kendi doğrularının dışında bütün fikirlere kapalı. Bunlarla ne ortak bir yaşam, ne de ortak bir gelecek hayali kurulabilir.

Öz kültürüne bağlı ve Fransa değerleri ile barışık diyalog kurulabilir, farklılıklarıyla beraber ortak yaşamaya hevesli dindar bir yahudi, müslüman ya da budisti entegrasyon adı altında kimliksizleştirilen çocuklara tercih edilmelidir. Kimliksizleştiren entegrasyon politikalarından vazgeçmenin zamanı gelmiştir. Farklı kürtürlerin varlıkları Fransa’nın bütünlüğü esas alınarak tesvik edilmelidir.

Kimliklerden korkulmalıdır. Tekrar altını çizerek söylemek gerekirse asıl sorun ve tehlike kimliksizliktir. Çok kimliklilik Avrupa konseyi ve AB nın yücelttiği değerlerdir. Ulus devletler bu değerleri özümsemek için çaba harcamalıdır.

Devlet ve yerel yönetimler daha duyarlı ve hassas davranmalıdır. Siviltoplum örgütlerini önemseyen ve kucaklayan yeni politikalar belirlemelidir.
Bügüne kadar bunun tam aksi politikalar izlenmiştir. Kimlik erazyonuna uğramış, aidiyeti zayıflamış fransaya şirin görünme gayreti içinde olanlar öne çıkarılmıştır hatta bunlar entegrasyona model insanlar ya da kurumlar olarak sunulmuştur.

Artık bu politikalar iflas etmiştir. Farklı dini ve kültürel tercihleri şiddet içermediği sürece Fransanın değerleri, zenginliği ve gücü olarak görme zamanıdır. Bizim gözlemimiz farklı siviltoplum örgütlerinin diyaloğa ve işbirliğine hazır olduğudur. Kimlikleri reddeden siyaset anlayışına son verilmelidir. Öteleyen değil, kimliği ne olursa olsun kucaklayan yeni bir siyaset anlayışına ihtiyaç vardır. Kendi iç bütünlüğünü sağlamlaştırmış daha güçlü ve etkili Fransa için bu yeni açılıma hepimizin ihtiyacı var.

0 yorum: