Farklı kültürlerin, kimliklerine ve kimlik mücadelelerine hep şüphe ile
bakılmıştır. Kimlikler birlikte yaşamaya ve entegrasyona engel
görülmüştür. Bu eksik bir bakıştırr ve yanlıştır. Aslında kimliksizlik
en temel sorundur. Paris banliyölerinde yaşanılan budur. Hiç bir değer
yargısına sahip olmayan duygusuz, hissiz ve düşüncesiz bir toplum ancak
kendisini şiddetle ifade edebilir.
Kimlik kişinin omurgasıdır.
Omurga fiziksel varlığın ve duruşun ifadesidir. Onu duygu, düşünce, his,
inanç ve fikirle besler büyütürseniz kimlik ortaya çıkar. Bunlarla
beslenmeyen ya da beslenmesi engellenen topluluklar insanlıktan nasibini
alamazlar.
Entegrasyon adı altında kendi kaynaklarından
beslenmesi engellenen, kendi kaynaklarına yabancılaştırılan ve
geleneksel kaynakları küçümsenen ve horlanan farklı topluluklar ve
onların gençleri kimliksizlik buhranına sürüklenmektedir. Bunun acı
faturaları herkese ödettirilmektedir. Bu fatura çoğu zaman sahipsiz
ortada kalmaktadır. Sonradan bu fatura yine farklı kültürler ve
kimliklere çıkarılmaktadır.
Entegrasyon adı altında kimliksizlik
teşvik edilmemelidir. Bu politika iflas etmiştir. Kimliksiz gençler,
sadece Fransa, Belçika ya da Hollandanın değil tüm Avrupa’nın ortak
sorunudur. En çokda o çocukların ailelerinin sorunudur. Aile içi
iletişim, diyalog kopmuştur. Aile içinde çatışmalar ve ayrışmalar, hat
safhadadır. Herkes ayrı dilden ve telden çalmaktadır. Gençler ne
geçmişleri, ne bugunleri ve ne de gelecekleri ile sağlıklı bir irtibat
kurabilmektedirler. Bu sürdürülebilir bir şey değildir. Uyuşturucu,
şiddet ve hırsızlık gibi kötü alışkanlıkların arka planında aile içi
uyumsuzluk, kimliksizlik ve toplumsal ayrışma vardır.
Çok
kültürlülük, çok kimliklilik, çok dinlilik ve çok dillilik sorun
değildir. Sorun bunların hiç birinin olmadığı ya da tek birinin
dayatıldığı bir birey ve toplum hayal etmektir.
Mahallelerde öyle
gençlere rastlıyoruz ki insan donup kaliyor. His yok, duygu yok,
düşünce yok. Hiç bir iletişim şansı yok. Ne içinden geldiği dil, din ve
kültüre ilgi duyuyor ne de Fransa nın dil, kültür ve sanatına yakın
duruyorlar. Boşlukta ve hiç bir şey hissetmiyorlar. Hırçın, kavgacı, çok
bilmiş, burnunun doğrusuna giden kendi doğrularının dışında bütün
fikirlere kapalı. Bunlarla ne ortak bir yaşam, ne de ortak bir gelecek
hayali kurulabilir.
Öz kültürüne bağlı ve Fransa değerleri ile
barışık diyalog kurulabilir, farklılıklarıyla beraber ortak yaşamaya
hevesli dindar bir yahudi, müslüman ya da budisti entegrasyon adı
altında kimliksizleştirilen çocuklara tercih edilmelidir.
Kimliksizleştiren entegrasyon politikalarından vazgeçmenin zamanı
gelmiştir. Farklı kürtürlerin varlıkları Fransa’nın bütünlüğü esas
alınarak tesvik edilmelidir.
Kimliklerden korkulmalıdır. Tekrar
altını çizerek söylemek gerekirse asıl sorun ve tehlike kimliksizliktir.
Çok kimliklilik Avrupa konseyi ve AB nın yücelttiği değerlerdir. Ulus
devletler bu değerleri özümsemek için çaba harcamalıdır.
Devlet
ve yerel yönetimler daha duyarlı ve hassas davranmalıdır. Siviltoplum
örgütlerini önemseyen ve kucaklayan yeni politikalar belirlemelidir.
Bügüne
kadar bunun tam aksi politikalar izlenmiştir. Kimlik erazyonuna
uğramış, aidiyeti zayıflamış fransaya şirin görünme gayreti içinde
olanlar öne çıkarılmıştır hatta bunlar entegrasyona model insanlar ya da
kurumlar olarak sunulmuştur.
Artık bu politikalar iflas
etmiştir. Farklı dini ve kültürel tercihleri şiddet içermediği sürece
Fransanın değerleri, zenginliği ve gücü olarak görme zamanıdır. Bizim
gözlemimiz farklı siviltoplum örgütlerinin diyaloğa ve işbirliğine hazır
olduğudur. Kimlikleri reddeden siyaset anlayışına son verilmelidir.
Öteleyen değil, kimliği ne olursa olsun kucaklayan yeni bir siyaset
anlayışına ihtiyaç vardır. Kendi iç bütünlüğünü sağlamlaştırmış daha
güçlü ve etkili Fransa için bu yeni açılıma hepimizin ihtiyacı var.
0 yorum:
Yorum Gönder