Yalnızlığına Çiğ düştü . ....!!!!!
31 Ocak 2015 Cumartesi
30 Ocak 2015 Cuma
Yürü git...
İnadına yürü git sevdanın pesinden....
Sevda dediğin tutmalı adamın elinden ,taa yüreğinden
Biz yüreğimizin kurbanlarıyız.Hiç bir zaman aklımız hükmedemedi kalbimize..Onun için ne yaptıysak hesapsız yaptık.Aklıyla hareket edenler hiç anlayamadılar , kalbimizden yükselen feryadı....
Sende anlayamadın Rüveyda....
Sevda dediğin tutmalı adamın elinden ,taa yüreğinden
Biz yüreğimizin kurbanlarıyız.Hiç bir zaman aklımız hükmedemedi kalbimize..Onun için ne yaptıysak hesapsız yaptık.Aklıyla hareket edenler hiç anlayamadılar , kalbimizden yükselen feryadı....
Sende anlayamadın Rüveyda....
29 Ocak 2015 Perşembe
28 Ocak 2015 Çarşamba
27 Ocak 2015 Salı
Zamana dair
Hayatı deneyerek ,yanılarak öğreniyoruz.Bu maliyeti yüksek bir satınalım biçimi, ancak başkacada bir alternatifimiz yok.Hergün onlarca yüz,onlarca yüzleşme ve onlarca süprizle karşılaşıyoruz.Her şey toz duman oluyor.Bildik sandığımız her şey elimizden çıkıyor.Sanki hayata yeni adım atan bir çoçuk gibi sıfırdan başlıyoruz...Bu savruluşlar şu kısacık hayat için çok lüks.Keşke öğrenmeden çok yaşamaya,anlamaya ve duymaya ayırabilseydik o kıymetli zamanları....Biz öğrenmek ,bilmek ve bildiklerimizi paylaşmak için koşmaya devam edeceğiz..Bügün Belçıka ,yarın Hollanda da olacağız..Yeni ve güzel şeyler duymak ve duyurmak için ....Ey zaman kaydet bunları....
26 Ocak 2015 Pazartesi
25 Ocak 2015 Pazar
Kartallar Yüksek Uçar....
Arasıra yokluyor...En yorgun olduğum anları kolluyor..Beklenmedik anlarda gelip dikiliyor önüme...Yeter diyor,ne geçti eline birazda kendine vakit ayır,git, gez ,dolaş,tadını çıkar hayatın.....Bu hamlesinde başarılı olamayınca pes etmiyor, kenara çekilip fırsat kolluyor.Bir zayıf anımında tekrar çıkıp geliyor karşıma...Akla hayale gelmiyecek şeyler söylüyor,önerilerde bulunuyor,kafamı karıştırmaya,aklımı çalmaya yelteniyor.Beni yolumdan çevirmek için bazen hergün kapımı aşındırıyor...Ey nefsim bu can bu bedende oldukça bizim ölümümüz bu yolda ve ayakta olacaktır..Kartallar yüksek uçar, bu yükseklikte senin başın döner, iyisimi başın dönüp,düşmeden sen git..
24 Ocak 2015 Cumartesi
23 Ocak 2015 Cuma
İki kara gözüm
Seni gözüm gibi kıskanıyorum sözü bizde sivri ve keskin bir laftır..Gözün gibi kıskanmak aynı zamanda iddialı bir yaklaşımdır ve hakettiğine inandığınız insanlar için sarfedersiniz bu sözleri.Göz nasıl sakınılırsa her şeyden öyle sakınırsınız sevdığinizi ve sevdiklerinizi .Kardan,kışdan,soğuktan,tipiden,şerden,şirretten,geceden,karanlıktan aklınıza gelebilecek her şeyden sakınır ve saklarsınız. Sonra bir gün o kendiliğinden hemde aptalca sebeblerden dolayı çeker gider ve siz ıppıssız kalırsınız orta yerde..Kıskandıklarınız kör etmiştir gözlerinizi....Ve hayat bu hikayelerin çöplüğüne dönüşmüştür aslında ama yinede dener insan. Hemde tekrar ,tekrar dener......
Ümit
Hastalıkları ,sıkıntıları,zorlukları tebessümle karşılayabilmektir İman ve Hayat. O en yüksek iradeye teslim olmuşsa kalbiniz ve O en yüksek irade özgürleştirmişse Ruhunuzu ne hastalık ,nede ölüm teslim alabilir tebessümlerinizi..Bize hasta yataklarındayken bile İMANIN bu yüceliğini yaşatan Hacı abilerime uzun ömürler diliyorum...Zamana yenik düşmeden iman ve iddialarımızla varolmaya devam edeceğiz..En büyük sermayemiz İmanımızdır.....
22 Ocak 2015 Perşembe
21 Ocak 2015 Çarşamba
Hoş Seda
Yırtınıp durmamızın sebebi ardımızda hoş bir seda bırakabilme tutkusudur.Birazcık içine idealizm ağrısı,acısı düsmüş her insanın istisnasız dudaklarından dökülür bu sözcük...Bu sözcüğe yüklenen anlam öyle sıradan bir anlam değildir .Çünkü bu sözcüğe bir cok insan hayatlarını adıyorlar.Ancak sorun şurda ki bu sözcük yaşamlarımızın içinde ne kadar masum kalabiliyor. Oylesine fazla ihtiras yükleniyoruz ve öylesine bencilleşiyoruz ki bazen tanınmaz hale geliyoruz..Hoş seda bırakma duygularımız yıllar içinde örseleniyor,eziliyor ve kayboluyor.Sonrası malum cıkılan yolun sonunda sırıtan kocaman egolarımız kalıyor.Allah bu acı sondan hepimizi korusun.Bizlere arı,duru masumiyetimizi bağışlasın
HAMD
Hayat işte bir yerlerde ,bildik resim kareleriyle devam ediyor.İnsan o azgın doyumsuz tutkularının resimlerini yasamının her adımında görsede hiç bir şey olmamış gibi kenarından, kıyısından dolanarak geçip gidiyor.Gördüklerimiz bize nasihat olmaktan çıktı.Modern hayat bizi öylesine azgınlaştırdı,öylesine aç gözlü hale getirdi ki sürekli gözümüz başka şeylerde ve sürekli kendimizi aç hissetiriyor.Doğal olarak bu ruh hali bizi huzursuz ediyor..Hiç bir yere sığamıyoruz..Bir mutsuzluk hali devamlı içimizi kemiriyor.Halbu ki yanıbaşımızda akıp giden hayatlara baksak,o hayatların icinde insan manzaraları incelense neler ,neler görülecek ve birazcık sükür ve hamd kapısı aralanarak huzurun dinginliğin tadına varılacaktır..Hamd sahibimizi tanımak ve haddimizi bilmektir
19 Ocak 2015 Pazartesi
Nar Çiçeği 2
Adam elinde solmuş nar çiçeğine uzun uzun baktı..Bencilliğin dedi bak ne hale getirdi nar çiçeğimizi.Öfken ve bencilliğin her şeyin sonunu hazırladı.Öyle kontrolsüz bir öfke denizin var ki ne varsa yutuyor ve ne koyarsan içiyor..Önce sende ki benden başladın ağır , ağır ve acımasızca boğarak öldürdün.Sonra baktın ve ne yaparsanyap bende ki sen yaşıyor.Buna tahammül edemedin ve büyük bir hışımla saldırdın. Acımasızdın , önce laf attın, taş attın , sonra kayaları yuvarladın ve ezerek bende ki senide öldürdün..Eserinle iftihar edebilirsin artık..Halbu ki kısa hayat yolculuğunda en çok ihtiyaç duydğumuz ve en çok özlemini çektiğimiz şeyi bulmuşuk...Heyhat ki kıymeti bilinmedi..Hadi kutsallatırdığın kariyerin senin olsun..Hadi bencil yaşamın,ben merkezli hayatın mübarek olsun. Bende ki senı, sende ki benide öldürdün başımız sağolsun.....dedi ve yorgun bedenini zorlayarakta olsa kaldırdı gitti....
Nar Çiçeği romanından alınmıştır
19 ocak 2015
Nar Çiçeği romanından alınmıştır
19 ocak 2015
18 Ocak 2015 Pazar
Anlayabilseydin ağlardın
Bazen beyninizi kemiren yüzlerce soru,yüzlerce kaygı ve adını dahi koyamadığınız yüzlerce soru ve sanki bunlar yetmiyormuş gibi sinenize yüklediğiniz onca sorumluluklarla cinnet geçiren bir sokağın orta yerinde ve yapayalnız kalakaldığınızda ruhu kapana kısılmışlık hissiyle nasıl yandığını bilirmisin sen......
Nerden bileceksin ki sen yanmamışsa ruhun diğergamlık narıyla....Ağlayabilseydin anlardın diyor ya şair..
Nerden bileceksin ki sen yanmamışsa ruhun diğergamlık narıyla....Ağlayabilseydin anlardın diyor ya şair..
17 Ocak 2015 Cumartesi
Işık ol
Ağlamak yok
Sızlanmak yok
Acizliklerden medet ummak yok
Kavganı sırtlan
Mehmede omuz ver
Yolda kalmış bir arabayı itekle
Yeisi göm kalbine
Işık ol ayse ye, ali ye
Sızlanmak yok
Acizliklerden medet ummak yok
Kavganı sırtlan
Mehmede omuz ver
Yolda kalmış bir arabayı itekle
Yeisi göm kalbine
Işık ol ayse ye, ali ye
Krizden çıkış komüniterizimdir
Uzun dönemden beri olup bitenler üzerine kafa yoruyorum. Kendi gecirdiğimiz süreç dahil bir şeylerin eksik yada yanlış gittiğine dair kaygılarım var.Hatta bunlara kaygı denilemez gözlem ve yaşanmışlıklarımla kesinleşmiş kanaatlerim var.Biz söylenen ve empoze edilenin aksine güçlü bir komünite olusturmadan yani komünoter olmadan ciddiye alınmamız ve muhatap kabul edilmemiz asla mümkün olmayacaktır.Yıllardır sorunlarımızın çözülmesi ve taleplerimizin farklı kurumlara ulaştırılması için farklı kurum ve siyasilerden randevuler talep ederiz eğer talebimiz olumlu karşılanır ve randevuye gidersek karşılaştığımız ilk soru kaç tane şubeniz var,kac üyeniz var olmuştur..Daha açık ifadeyle ağırlığınız nedir diye sorulmuştur.Ciddiye almaları için aradıkları temel şart örgütlülüğümüzdür.Eğer güçlü bir örgüt tabanınız yoksa sizinle adet yerini bulsun diye konuşulacaktır.Kaldı ki çözüm ortağı olarak kabul etmeleri için tek başına örgütlü olmanızda yeterli değildir.Örgütünüzün özgül ağırlığı ve tabanınızın temsil ettiği entellektüel kapasite çözüm ortağı olarak masaya kabul edilmenizde en önemli faktördür.Avrupalı Türkler veya Müslümanlar örgütlü olmayı kısmi olarak başarsalarda ikinci aşamaya henüz geçememişlerdir.Çünkı ikincı aşama yapısal bir değişim ve dönüşümü içermektedir ve yüksek maliyet gerektirmektedir.Avrupa devletleri Müslümanların entellektuel birikim oluşturmalarını sağlayacak imkan sunmadığı gibi bu tür olasılıklara süpheyle bakarak dışlamıştır.O halde Müslümanlar Müslüman kalarak,kendi köklerinden ilham alarak Avrupaya bir değer katacaksa entellektüel birikimi çoğaltaçak adımlar ivedilikle atılmalıdır,Bunun nasıl olacağı yada olması gerektiği ile ilgili düsüncelerimi önümüzdeki yazılarımda dile getireceğim..
Yıllardır Avrupalı Müslümanların,Türklerin örgütlenme biçimi sürekli ve ağır bir dille suçlanır.Parelel toplum olusturmak,gettolaşmak gibi .İçinde yaşadığımız ,vatandaşı olduğumuz devletler bu örgütlenme sürecinde hiç bir sorumluluk üstlenmemelerine ,destek olmamalarına rağmen orantısız bir dil kullanagelmişlerdir.
Farklı dönemlerde geldiğimiz ülkeler özgün bir politika üretemedikleri yada böyle bir politika geliştirmek için çalışmadıkları için batılı devletlerin kullandığı dilin esiri olmuşlardır.Halbu ki aklı başında herkes bilir kı güçlü bir komünite değilseniz sizin içinizden çıkan nesilleri iki büyük tehlike beklemektedir.Birincı tehlike kimlik krizi,ikici tehlike asimilasyondur. Bugün Avrupalı devletler ve onların içinde yaşayan müslümanlar bu iki sorunla boğusmakta ve bunların doğurduğu problemlerle yüzleşmektedir.Eğer Müslümanların Avrupada güçlü bir komünite oluşturmalarının yanı kendi okulları,üniversitelerı,hastaneleri,öğrenci yurtları,gazete ve televizyonlarının kurulmasının önü açılmış ve aynı zamanda desteklenmiş olsaydı bügün yasadığımız kimlik ve asimilasyon krizlerini ve krizlerin doğurduğu olumsuzlukları yaşamıyor olacaktık.Özgüvenı yüksek bireylerden oluşan Avrupa güclü bir Avrupadır.Avrupanın içinde Müslümanların özgüveni yüksek olacaksa yapısal olarak onların güçlendirilmesi şarttır.O zaman cokkültürlü bir Avrupadan bahsedebiliriz.Yoksa kenar mahallelerde yaptıkları ve cok sınırlı imkanlara sahip camilerle hayata tutunmaya calışan Avrupa Müslümanları hiç kimsenin suçlama hakkı yoktur.Önerdığimiz yapısal değişim gercekleşirse işte o zaman kimlik krizine kökten çözüm bulunmuş olacak ve Avrupa toplumuna özgüveni yüksek sağlıklı bireyler kazandırılacaktır.Bügün Avrupadakı Yahudi toplumu buna en güzel ornektir,,Fransada 700 ün uzerinde okullara sahiptirler.Ve güçlü bireyler yetiştirerek Fransanın siyasetine,sanatına ve ekonomisine artı değer kazandırmaktadırlar.Kimlik krizi ve entegrasyon gibi sorunlarlada karşılaşmamaktadırlar.Avrupalı Türkler ve Müslümanlar bu yapısal değişimi başarmak zorundadır.Güçlü bir Müslüman komünite kurulmadan çıkış imkansız görünmektedir
Yıllardır Avrupalı Müslümanların,Türklerin örgütlenme biçimi sürekli ve ağır bir dille suçlanır.Parelel toplum olusturmak,gettolaşmak gibi .İçinde yaşadığımız ,vatandaşı olduğumuz devletler bu örgütlenme sürecinde hiç bir sorumluluk üstlenmemelerine ,destek olmamalarına rağmen orantısız bir dil kullanagelmişlerdir.
Farklı dönemlerde geldiğimiz ülkeler özgün bir politika üretemedikleri yada böyle bir politika geliştirmek için çalışmadıkları için batılı devletlerin kullandığı dilin esiri olmuşlardır.Halbu ki aklı başında herkes bilir kı güçlü bir komünite değilseniz sizin içinizden çıkan nesilleri iki büyük tehlike beklemektedir.Birincı tehlike kimlik krizi,ikici tehlike asimilasyondur. Bugün Avrupalı devletler ve onların içinde yaşayan müslümanlar bu iki sorunla boğusmakta ve bunların doğurduğu problemlerle yüzleşmektedir.Eğer Müslümanların Avrupada güçlü bir komünite oluşturmalarının yanı kendi okulları,üniversitelerı,hastaneleri,öğrenci yurtları,gazete ve televizyonlarının kurulmasının önü açılmış ve aynı zamanda desteklenmiş olsaydı bügün yasadığımız kimlik ve asimilasyon krizlerini ve krizlerin doğurduğu olumsuzlukları yaşamıyor olacaktık.Özgüvenı yüksek bireylerden oluşan Avrupa güclü bir Avrupadır.Avrupanın içinde Müslümanların özgüveni yüksek olacaksa yapısal olarak onların güçlendirilmesi şarttır.O zaman cokkültürlü bir Avrupadan bahsedebiliriz.Yoksa kenar mahallelerde yaptıkları ve cok sınırlı imkanlara sahip camilerle hayata tutunmaya calışan Avrupa Müslümanları hiç kimsenin suçlama hakkı yoktur.Önerdığimiz yapısal değişim gercekleşirse işte o zaman kimlik krizine kökten çözüm bulunmuş olacak ve Avrupa toplumuna özgüveni yüksek sağlıklı bireyler kazandırılacaktır.Bügün Avrupadakı Yahudi toplumu buna en güzel ornektir,,Fransada 700 ün uzerinde okullara sahiptirler.Ve güçlü bireyler yetiştirerek Fransanın siyasetine,sanatına ve ekonomisine artı değer kazandırmaktadırlar.Kimlik krizi ve entegrasyon gibi sorunlarlada karşılaşmamaktadırlar.Avrupalı Türkler ve Müslümanlar bu yapısal değişimi başarmak zorundadır.Güçlü bir Müslüman komünite kurulmadan çıkış imkansız görünmektedir
16 Ocak 2015 Cuma
Yeter Söz Milletin
Fransalı Türkler ve diğer Müslümanlar Fransa da olup bitenlerden doğru dersler cıkararak yeni tedbir ve önlemler almalıdır İcinden geçtığimiz süreç hafife alınacak bir süreç değildir O halde işin vahameti farkedilerek uzun soluklu planlar yapılmalı ve mevcud sorunların aşılmasında azami işbirliğine gidilmelidir Özellikle sağduyu sahibi Milletvekilleri ve siyasi partilerin liderleriyle acilen temasa geçilerek Sayın Cumhurbaskanımız Hollande ın girişimiyle ete kemiğe bürünen İslamofobyanın suç sayılması ve ceza getirilmesi için , bir kanun tasarısı hazırlanarak meclise gelmesinin önü açılmalıdır Bu konuda çevremizde ki Milletvekilleri tesvik edilmeli ,cesaretlendirilmelidir Biz Cojep,Orıw ve Unetf ile birlikte bir imza kampanyasını başlattık Tum derneklerden ve Kamuoyundan desteklerini bekliyoruz Tıpkı 1950liler ,1960larda Türkiye de olduğu gibi YETER SÖZ MİLLETİNDIR sozunun Islamofobya konusunda gerceğe dönüşmesini istiyoruz
Seher Vakti
Seher vakti çıktım yola derler bizde Seherin ayrı bir anlamı vardır dağarcığımızda Sabahın safağına uyanmaktır Gökyüzünün en temiz maviliğini içmektir Seher vakti umuttur ,yeniye ,güzele uyanmaktır Seher tazeliktır Seher dirilistir Seher geceye galip gelmektir Seher yeniden yeniden varolmaktır Seher silkinmek arınmak ve soylu bır mücadele için yola revan olmaktır Seher maviliği denizin en derinlerine dalıp bulup cıkarmaktır Seher bır adanıştır Ve sonsuzluğa gıden yolun başlangıcıdır
İslamofobya şuç sayılmalı
Cumhurbaşkanı Françoıs Hollanda dün yaptığı açıklamayla sayduyu sahibi tüm yurttaşların sevgisini ve takdirini kazanmıştır,Teröre ve teröristte verilebilecek en güzel cevabı vermiştir,Fransanın birliği ,bütünlüğü üzerine oynanan oyunlar ülkenin en yüksek makamı tarafından farkedildiği ğerceği yüksek bir sesle kamuoyuna duyurulmuştur,,Fransa ya terör üzerinden ayar vermeye kalkanlar kaybetmistır,Bu açıklamada en çok dikkat ceken başlık İslamofobyanında tıbkı antisemitizm gıbı suç sayılması ve cezalandırılması talebidir,Bu ileri bir adımdır,bu gelecekte Fransa yı tehdit edecek tehlikeleri önceden sezme ve önlem alma çabasıdır Sayın Cumhurbaşkanının bu öngörüsünü takdir ediyor ve cesaretini alkışlıyoruz,,Tüm dernekler,medya ,dini liderler ve kamuoyu bu sürecı desteklemelidir Biz Cojep hareketi olarak yıllardır İslamofabyanın tanınması için çalıştık ve Avrupa Konseyinde bir adım attık Simdi Frasanda bir kampanya başlatarak hem Sayın Cumhurbaşkanımızın çabalarının arkasında duracağız, hemde İslamofobyanın ilkkez Fransa da suç sayılması için kampanyalarlar yürüteceğiz,
Bunların yanısıra dün Papa Jorge Mario Bergoglio nun acıklamaları güne damgasını vurmuştur Papa ifade özgürlüğüne evet ancak kutsallara hakaret edilmesine kesin bir dille karsı cıkmıştır Bu son dönemde ki olumsuz gelişmelerin liderler tarafından doğru okunduğunu gösteriyor Hepimiz bu sürecin sağlıklı işlemesi için calışmalı ve süreci iyi takip etmeliyiz
Bunların yanısıra dün Papa Jorge Mario Bergoglio nun acıklamaları güne damgasını vurmuştur Papa ifade özgürlüğüne evet ancak kutsallara hakaret edilmesine kesin bir dille karsı cıkmıştır Bu son dönemde ki olumsuz gelişmelerin liderler tarafından doğru okunduğunu gösteriyor Hepimiz bu sürecin sağlıklı işlemesi için calışmalı ve süreci iyi takip etmeliyiz
15 Ocak 2015 Perşembe
Uyan..
Hadi, şimdi kendi şiirimizi okuyalım
Gözü kara şehirlere, kasabalara dalalım
Kahramanlar görsünler
Çocuklara hikayemizi ninni diye okutsunlar
Kendi şarkımızı söyleyelim
Hadi, çocuk avazının çıktığı kadar bağır
Yer Gök inlesin
Dağ, deniz, ova dinlesin
Hey çekinme
Genç adam korkusuzca bağır
Sen de siyah saçlı kadın sende katil
Barış türküleri söyleyelim
Adalet için sesimizi yükseltelim
Alnını açık ,başını dik tut
Güzel bir hikayeyi miras bırakalım.
Gözü kara şehirlere, kasabalara dalalım
Kahramanlar görsünler
Çocuklara hikayemizi ninni diye okutsunlar
Kendi şarkımızı söyleyelim
Hadi, çocuk avazının çıktığı kadar bağır
Yer Gök inlesin
Dağ, deniz, ova dinlesin
Hey çekinme
Genç adam korkusuzca bağır
Sen de siyah saçlı kadın sende katil
Barış türküleri söyleyelim
Adalet için sesimizi yükseltelim
Alnını açık ,başını dik tut
Güzel bir hikayeyi miras bırakalım.
BİR MÜCADELE ADAMININ SIRRI
Çalkantılı geçen zor ve uzun yıllardan sonra adam uzun uzun düşündü ve kararını verdi...!!!!Sonra mırıldanarak yürüdü ve ekledi " dilinin söyledikleri beni paramparça etsede , yüreğinin söyledikleri tesellimdir "dedi .Lakin daha fazla duramam dedi ve etrafındakilere dönerek"
Abadartsız ,sakin ,gözdenırak ,gölgede bir hayat düşlediğini ve hiç bir şatafat,saltanat, iltifat ,gösteriş ,gösteri olmasını istemediğini belirtti.Dostları bu ani karar karşısında şaşkındı,onların araya girmesine müsade etmeden sürdürdü konuşmasını
böyle düşünen üç beş gönül insanı yoldaşım olsun isterim bundan sonraki yaşamımda dedi. Ve bilge bir edayla ekledi: "Her cins kendi cinsiyle ucarmış kargalar ,kargalarla ,kartallar ,kartallarla..."
Bende yeni dönemimde üç beş gönül insanı isterim. Bundan sonrada hiç kimseye yük olmadan, hiç kimseye muhtaç olmadan, bir hayat düşlüyorum,düşlediğim asla miskin bir hayat değildir dedi.Herkes şaşkındı ancak kimse cesaret edip soramıyordu ömrünü meydanlarda , kavganın içinde geçirmiş bu mücadele adamına. O kaldığı yerden sürdürdü konuşmasını .
Artık bitti.... Mütavazı ve munzevi bir hayattan başka bir şey istemiyorum...Şimdi son limandayım geminin kalkacağı saati bekliyorum ve rotamız belli dedi .Uzaklara sır ve yitik bir limana diye ekledi .Yalnızlık denizinin kaptanı deryası olmak varmış serde..O ndan geliyorsa başımız gözümüz üstüne .Büyük rüyaları olmayanlarla bu şehirlerde nefes alıp vermek güçleşti .Gideceğimiz yerlerde şehirlerin karbondioksidinin zehirlemediği kardelen çiçekleri koklamak istiyorum.Düşen, düşecek, giden, gidecek bu yolculuk sadıklarla menziline ulaşacaktır .Mezardan sevdiğimde çıksa artık yolumdan dönmezem dedi onun için beni vazgeçirmeye yeltenmeyin.
Sefere yalnız çıkılacak ..!!! dedi ve yürüdü gitti .Arkada kalanlar bu ani gidişi hiç bir zaman anlayamadılar. Bu hep bir sır olarak kaldı ...
Abadartsız ,sakin ,gözdenırak ,gölgede bir hayat düşlediğini ve hiç bir şatafat,saltanat, iltifat ,gösteriş ,gösteri olmasını istemediğini belirtti.Dostları bu ani karar karşısında şaşkındı,onların araya girmesine müsade etmeden sürdürdü konuşmasını
Bende yeni dönemimde üç beş gönül insanı isterim. Bundan sonrada hiç kimseye yük olmadan, hiç kimseye muhtaç olmadan, bir hayat düşlüyorum,düşlediğim asla miskin bir hayat değildir dedi.Herkes şaşkındı ancak kimse cesaret edip soramıyordu ömrünü meydanlarda , kavganın içinde geçirmiş bu mücadele adamına. O kaldığı yerden sürdürdü konuşmasını .
Artık bitti.... Mütavazı ve munzevi bir hayattan başka bir şey istemiyorum...Şimdi son limandayım geminin kalkacağı saati bekliyorum ve rotamız belli dedi .Uzaklara sır ve yitik bir limana diye ekledi .Yalnızlık denizinin kaptanı deryası olmak varmış serde..O ndan geliyorsa başımız gözümüz üstüne .Büyük rüyaları olmayanlarla bu şehirlerde nefes alıp vermek güçleşti .Gideceğimiz yerlerde şehirlerin karbondioksidinin zehirlemediği kardelen çiçekleri koklamak istiyorum.Düşen, düşecek, giden, gidecek bu yolculuk sadıklarla menziline ulaşacaktır .Mezardan sevdiğimde çıksa artık yolumdan dönmezem dedi onun için beni vazgeçirmeye yeltenmeyin.
Sefere yalnız çıkılacak ..!!! dedi ve yürüdü gitti .Arkada kalanlar bu ani gidişi hiç bir zaman anlayamadılar. Bu hep bir sır olarak kaldı ...
14 Ocak 2015 Çarşamba
Paris Olayları Üzerine
Paris olayları sıcaklığını koruyor. Toplumun üzerinde bıraktığı tedirginlik, korku, panik ve belirsizlik sürüyor. Bundan sonra yaşanılacaklarla ilgili abartılı ,abartısız bir sürü yorum yapılıyor.. Ben şunu söyleyebilirim özellikle Müslümanlar ilk defa bu kadar derin şok yaşadılar.. Biz Cojep hareketi olarak 2007 yılından beri bu konuya yaptığımız ulusal ve uluslararası konferanslar ve ORİW ın hazırladığı Frankofon bölgesi İslamofobya raporlarıyla dikkat çekmeye çalıştık. Ne yazık ki bu çalışmalarımız yeteri kadar etkili olmadı. Toplumda belirli bir duyarlılık ve hassasiyet oluşturamadık. Ancak Paris'te yaşanılan felaket ve sonrasında oluşan atmosfer insanları derin bir uykudan uyandırdı..Sıradan bir vatandaş bu olaylardan sonra sabah çocuğunu okula gönderirken yada kadın ise giderken herkes aman dikkatli olun diye birbirini tembih eder hala geldi..Birçok işyerinde, sokakta, okulda insanlar diken üstünde. Bizim geçen hafta farklı şehirlerde yapacağımız iki toplantı iptal edildi. Bazı yerlerde teşkilatta görev alacak arkadaş yaşanılanların etkisiyle geri çekildi.. Bu parayonak halin bir an önce sonlandırılması lazım.. Bu sürecde Strazburg valimizin üstlendiği rol kullandığı yapıcı dil bütün takdirlerin üstündedir, hakeza Sayın Cumhurbaşkanımızın kullandığı olumlu dilde özellikle not edilmelidir..
Bu konu derinlemesine tahlil edilmeye muhtaçtır.. Toplumsal barıştan sorumlu olan başta siyasiler,medya mensupları ,siviltoplum temsilcileri ve din adamları olup bitenlerden ders almalıdır.Küreselleşen dünyada terörist devşirmek ve çok farklı kıtalarla terör eylemleri gerçekleştirmek kolay ve tehlikeli hale gelmiştir..Hele çok kültürlü ,çokdinli toplumların çatıştırılarak terörün yaygınlaştırılması ve iç savaşlar çıkarılması ihtimalleri bu olayla birlikte daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır
Teröristlerin saldırılarına ve terör olaylarına dayanıklı sosyal dayanışması güçlü bir Fransa için Daha çok demokrasi ve daha çok adaletten başka çıkar yol yoktur..Yaşanılan bu terör olaylarının kaynağı Fransa Müslümanları, Müslüman dernekleri değildir..O halde doğru teşhisler koyarak karşılıklı işbirliklerini arttırarak her alanda eşitliksizlikleri ortadan kaldırılarak teröre cevap verilmelidir.
Bu konu derinlemesine tahlil edilmeye muhtaçtır.. Toplumsal barıştan sorumlu olan başta siyasiler,medya mensupları ,siviltoplum temsilcileri ve din adamları olup bitenlerden ders almalıdır.Küreselleşen dünyada terörist devşirmek ve çok farklı kıtalarla terör eylemleri gerçekleştirmek kolay ve tehlikeli hale gelmiştir..Hele çok kültürlü ,çokdinli toplumların çatıştırılarak terörün yaygınlaştırılması ve iç savaşlar çıkarılması ihtimalleri bu olayla birlikte daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır
Teröristlerin saldırılarına ve terör olaylarına dayanıklı sosyal dayanışması güçlü bir Fransa için Daha çok demokrasi ve daha çok adaletten başka çıkar yol yoktur..Yaşanılan bu terör olaylarının kaynağı Fransa Müslümanları, Müslüman dernekleri değildir..O halde doğru teşhisler koyarak karşılıklı işbirliklerini arttırarak her alanda eşitliksizlikleri ortadan kaldırılarak teröre cevap verilmelidir.
13 Ocak 2015 Salı
Tahta Valiz
Biz çocuktuk babamız gurbet yoluna düştüğünde..Birara bana çocukluğumla ilgili sormuştunda hiç bir şey hatırlamıyorum demiştim..Geçmişimle bir hesaplaşma ,kavga içinde olmadığımı o zaman anlamıştım..Ancak şimdi içinden geçtiğim süreçte kendimi yokladıkça aslında çocukluğumda yaşadıklarımın kişiliğim ve karakterim üzerinde bıraktığı kalıcı etkilerin birini yakaladığımı düşünüyorum..Biz o zamanlar üç kardeş henüz çok küçüktük.Ben 5,6 yaşlarındaydım.
Babam vakit dolup Fransa'ya gideceğinde evde bir telaş başlardı en çok annemiz ağlardı..Biz korkuyla karışık olup bitenleri izlerdik..Babamsa hiç ağlamaz olabildiğince metin ve güçlü görünürdü..Bizleri tek tek öpüp tahta valizini eline alıp çıktığında bizde arkasından yola koşardık..Bugün ki gibi babamı otağara götürecek bir taksi gelmezdi..Neredeyse 1 km den daha uzun düz bir yolvardı.Babam valizini alıp yola düşünce bizde onun arkasından bakakalırdık..Hepimiz o yürüdüğü yol boyunca bir kerecik olsun dönüp arkasına bakmasını beklerdik..Ancak kaç kere o yolu o tahta valizle yürüyerek geçti fakat bir kerecik olsun başını döndurup bize bakmadı..Metin baba cesur baba,güçlü baba imajını bize yerleştirmek için yaptığını yıllar sonra birazcık büyüyünce anladık..Ancak "o ardına bakmadan gidişi" ruhuma işlemiş..O karakteri kapmışım..Eyvallahim olmadan yaşamayı öğretmiş o resim bana.
Şimdi daha iyi anlıyorum..Hiç kimseyi bekletmeyi sevmedim ama bekletilmeyide içime sindiremedim..Bir gün tahta valizimi bende elime alırsam ardıma bakmadan giderim...Hayatımın değişik dönemlerinde gittim ve Allah cc şahitki hiç ardıma bakmadım...!!!!!
12 Ocak 2015 Pazartesi
Henüz Geç Değil!
Bir sabah Uyandığında
Tüm vapurların kalktığını ,tüm otobüslerin gittiğini göreceksin
Yalnızlık ve hüzün denizinde boğulacaksın
Öyleyse şimdiden toparlan ve vapura yetiş
Henüz geç değil
Açık denizlerde ıslık çal, balık tut, otobüslere bin, hayal kur, şarkı şöyle
Bırakma elimi
Tüm vapurların kalktığını ,tüm otobüslerin gittiğini göreceksin
Yalnızlık ve hüzün denizinde boğulacaksın
Öyleyse şimdiden toparlan ve vapura yetiş
Henüz geç değil
Açık denizlerde ıslık çal, balık tut, otobüslere bin, hayal kur, şarkı şöyle
Bırakma elimi
Şafak..!!!
Geceyedir bütün Şiirler
Çağrımız vardır Yıldızlara
Geceler boyu yol sürülür
Şafak üstümüze doğsun diye
Çağrımız vardır Yıldızlara
Geceler boyu yol sürülür
Şafak üstümüze doğsun diye
Yak bakalım.!!!
Saman alevine dönmüş saçların
Kor kor yanıyor
Öfke Ve kızgınlık bürümüş gözlerini
Önüne kattığı her şeyi yakıyor
ağ/10/Ocak/2015
Kor kor yanıyor
Öfke Ve kızgınlık bürümüş gözlerini
Önüne kattığı her şeyi yakıyor
ağ/10/Ocak/2015
Kolye..!!
Hüznümü KINA yak saçlarına
Kolye gibi TAK gerdanına
Issız yerlerde şovelyan olsun.
Kolye gibi TAK gerdanına
Issız yerlerde şovelyan olsun.
Yasemin Çiçeği ...!!!
Hüznün içimde başka şeyler büyütüyor artık..Ve bir şeyleri öldürüyor ..Hani yıllarca suyunu içtiğiniz ,havasını içinize çektiğiniz ,yaşadığınız mahalleden taşınmak istemek gibi bir şey bu .O mahallede yaşanmış iyi ,kötü anıların esaretinden kurtulmak gibi bir şey diyeceğim ama o değil..Bu başka bir şey bu..Hani gözü kara, yollara düşüren tutkuyu yeniden keşfetmek ve onu o tutkuyu daha yüce dağların arkasına koymak gibi bir şey....
İşte biri olurken O şey yeşeriyor ...!!!!!
İşte biri olurken O şey yeşeriyor ...!!!!!
Nazım'dan!!
Düşmezse düşmesin yakamızdan ölüm,
Bizimde üstümüze güneş doğacak gülüm,
Gülüşüne bir kurşun sıksa da ölüm,
Unutma ki umuda ölüm işlemez gülüm.
~Nazım Hikmet~
Bizimde üstümüze güneş doğacak gülüm,
Gülüşüne bir kurşun sıksa da ölüm,
Unutma ki umuda ölüm işlemez gülüm.
~Nazım Hikmet~
9 Ocak 2015 Cuma
Eylül... 2015
Adam başını kaldırdı.. Alabildiğine uçsuz bucaksız maviliklere baktı ve mırıldandı gitmek lazım..İyice daraldığını ,sıkıldığını hatta tutsak alınmışlık hissini yaşadığını düşündü..Derin bir iç çekerek içinden geçtiği zor ve sancılı sürecin ağırılarını kalbinde,ruhunda hissetti..Beyni zonkluyordu..Gitmek ağrısı dahada depresti..Hayat kısaydı ve bu ömür tek bir şeyle tüketilemezdi.Yeni şeyler yapmalı,yeni şeylerle tanışmalı ve yepyeni şeyler üretmeliydi..Kararını vermişti hayal ettiği her şeyi yapacak ve yaşayacaktı..Ağırlık ve yüklerinden kurtulmak istiyordu sanki..Mesala uzun bir yolculuk hayal ediyordu..Anadoluyu baştan sona turlamayı düşünüyordu.Şehir,şehir,kasaba,kasaba gezmeyi sularından içmeyi ve kır çiçeklerini koklamayı..
Çocukluk düşlerinden birisi olan sinemacı olmayı,film çekmeyi hatta filmlerde oynamayı başarabilirim dedi..
Bunun için onlarca yıldır biriktirdiği her şeyi bırakıp gitmesi gerekiyordu...Uzun zamandır düşünmüştü bunları..Nar çiçeğini tanıdığı günden beri yerleşik bir yaşam algısı kalmamıştı.Nar çiçeğinin kokusunun gittiği yere kadar,o kökünün çektiği yere kadar gidebilirdi..Eylül diyordu..Bir eylül ayında gideceğim..Hüznümü ,aşkımı alıp öyle gideceğim...
Yoksa uzaklarda nar çiçeğinden çok uzaklarda yaşamak imkansızdı.. En azından onunla aynı topraklarda nefes alıp vermek istiyordu.. Ve Eylül'ü bekliyordu.....
Çocukluk düşlerinden birisi olan sinemacı olmayı,film çekmeyi hatta filmlerde oynamayı başarabilirim dedi..
Bunun için onlarca yıldır biriktirdiği her şeyi bırakıp gitmesi gerekiyordu...Uzun zamandır düşünmüştü bunları..Nar çiçeğini tanıdığı günden beri yerleşik bir yaşam algısı kalmamıştı.Nar çiçeğinin kokusunun gittiği yere kadar,o kökünün çektiği yere kadar gidebilirdi..Eylül diyordu..Bir eylül ayında gideceğim..Hüznümü ,aşkımı alıp öyle gideceğim...
Yoksa uzaklarda nar çiçeğinden çok uzaklarda yaşamak imkansızdı.. En azından onunla aynı topraklarda nefes alıp vermek istiyordu.. Ve Eylül'ü bekliyordu.....
Kelebeğim
Beni nasıl üzebilirsin sen
Üzerime titrerken
Senin asi yanını sevdim ben
Kolum kanadım kırıkken
09 Ocak 2015
Sağduyu Kazanmalıdır!
Paris'teki olaylar sürüyor...
Allahuekber diyerek olay yerinden ayrıldıkları, Müslüman isimleri taşıdıkları, Suriye'ye gitmek istedikleri vs vs sebeblerden dolayı Fransa Müslümanları dolaylıda olsa bu yaşanılanlardan ötürü bir tedirginlik yaşıyor..Bunlara ek olarak bir takım cami ve işyerlerine yapılan küçük çaplı saldırılar var.Teröristler henüz yakalanıp kanun önüne çıkarılamadığı ve sıcak takip sürdüğü için bazı sorular henüz sorulamadı..Bu Allahuekber diye eylem yapan çocuklar kim,ne kadar dindar,neye göre dindar,ne kadar ibadet ediyorlar,eğer dindarlarsa nerden besleniyorlar,Fransa da hangi cami yada imamdan ders almışlar,bu terör eyleminin kökenleri Fransa müslümanlarımıdır,referansları nedir.Halbu ki basına yansıdığı kadarıyla teröristler uyuşturucu ve alkol kullanıyorlar..Dindarlıkla uzaktan yakından alakaları yok.Hac işareti yapan birisi nasıl dindar bir hristiyan olarak ilan edilemiyecekse Allahuekber diye sologan atan birisinin sadece bu davranışları üzerinden bütün Müslümanları töhmet altında bırakacak müslüman terörist yakıştırması yapılamaz ve yapılmamalıdır
Niçin yapılmaması gerektiğine gelince, terörle sonuç almak isteyenler artık dini kullanmaktadırlar..Dini kullanmak toplumları çatıştırmak için en hassas konu haline gelmiştir.Fransanın toplumsal barışı ve bütünlüğünü tehdit etmek,bozmak ve parçalamak için Müslüman-Hristiyan çatışması kurgulamış olabilirler..Biz bu oyuna müsade etmemeliyiz.Bu teröristler böyle bir çatışmanın fitilini ateşlemek için kullanılanılmış olabilirler. Medya ve Siyasiler yıllardır yaptıkları özensiz yayınları ve siyasal programları Fransa toplumunu ayrıştırmış ve zayıf düşürmüştür..Bu zaaflar görülerek gerekli tedbirler hızla alınmalıdır.
Bu cinayetleri işleyen teröristlere göçmen denilemez. Bunlar Fransa'da doğmuş eğitimlerini Fransa'da almış ve Fransa'nın sağladığı sosyal çevreden beslenerek büyümüştür.Yetiştikleri ortamlar ,imkanlar ,ilişkiler yeniden ele alınarak tedbirler alınmalıdır. Çok ağır bir terörle karşı karşıyayız. Bu bir gerçek. Ancak burdan alınacak ders sadece güvenlik öncelikli tedbir olur ,demokrasi ve özgürlükler geriletilirse hepimiz kaybederiz..Güvenlik ve özgürlük dengesi kurularak bir politika geliştirilmelidir.Asla ırkçı partilerin kışkırtıcı tahriklerine fırsat verilmemelidir.. Fransa herkese eşitlik ve herkese adalet sağlıyarak güçlü ve demokratik Fransa geleceğe taşınabilir
09 Ocak 2015
Allahuekber diyerek olay yerinden ayrıldıkları, Müslüman isimleri taşıdıkları, Suriye'ye gitmek istedikleri vs vs sebeblerden dolayı Fransa Müslümanları dolaylıda olsa bu yaşanılanlardan ötürü bir tedirginlik yaşıyor..Bunlara ek olarak bir takım cami ve işyerlerine yapılan küçük çaplı saldırılar var.Teröristler henüz yakalanıp kanun önüne çıkarılamadığı ve sıcak takip sürdüğü için bazı sorular henüz sorulamadı..Bu Allahuekber diye eylem yapan çocuklar kim,ne kadar dindar,neye göre dindar,ne kadar ibadet ediyorlar,eğer dindarlarsa nerden besleniyorlar,Fransa da hangi cami yada imamdan ders almışlar,bu terör eyleminin kökenleri Fransa müslümanlarımıdır,referansları nedir.Halbu ki basına yansıdığı kadarıyla teröristler uyuşturucu ve alkol kullanıyorlar..Dindarlıkla uzaktan yakından alakaları yok.Hac işareti yapan birisi nasıl dindar bir hristiyan olarak ilan edilemiyecekse Allahuekber diye sologan atan birisinin sadece bu davranışları üzerinden bütün Müslümanları töhmet altında bırakacak müslüman terörist yakıştırması yapılamaz ve yapılmamalıdır
Niçin yapılmaması gerektiğine gelince, terörle sonuç almak isteyenler artık dini kullanmaktadırlar..Dini kullanmak toplumları çatıştırmak için en hassas konu haline gelmiştir.Fransanın toplumsal barışı ve bütünlüğünü tehdit etmek,bozmak ve parçalamak için Müslüman-Hristiyan çatışması kurgulamış olabilirler..Biz bu oyuna müsade etmemeliyiz.Bu teröristler böyle bir çatışmanın fitilini ateşlemek için kullanılanılmış olabilirler. Medya ve Siyasiler yıllardır yaptıkları özensiz yayınları ve siyasal programları Fransa toplumunu ayrıştırmış ve zayıf düşürmüştür..Bu zaaflar görülerek gerekli tedbirler hızla alınmalıdır.
Bu cinayetleri işleyen teröristlere göçmen denilemez. Bunlar Fransa'da doğmuş eğitimlerini Fransa'da almış ve Fransa'nın sağladığı sosyal çevreden beslenerek büyümüştür.Yetiştikleri ortamlar ,imkanlar ,ilişkiler yeniden ele alınarak tedbirler alınmalıdır. Çok ağır bir terörle karşı karşıyayız. Bu bir gerçek. Ancak burdan alınacak ders sadece güvenlik öncelikli tedbir olur ,demokrasi ve özgürlükler geriletilirse hepimiz kaybederiz..Güvenlik ve özgürlük dengesi kurularak bir politika geliştirilmelidir.Asla ırkçı partilerin kışkırtıcı tahriklerine fırsat verilmemelidir.. Fransa herkese eşitlik ve herkese adalet sağlıyarak güçlü ve demokratik Fransa geleceğe taşınabilir
09 Ocak 2015
8 Ocak 2015 Perşembe
Yeni Bir Durumla Karşı Karşıyayız!
07 Ocak 2014
Fransa güne şok bir haberle uyandı. Hepimiz soktayız..
Kim, niçin, neyi hedefleyerek ve neyi planlayarak bu kanlı saldırıyı düzenledi? Henüz sis perdesi kalmamış olsa da terör Fransada panik, korku kaygı ve toplumun farklı kesimleri arasında bir şüphe ve mesafe oluşmasına kapı araladı.. Belki de bu alçak saldırının hedefi tam da budur..
Teröristler toplumlararası çatışmayı körükleyecek bir hedef belirlerken çok titiz çalıştıkları görülüyor..Toplumun fay hatlarına oynuyorlar.Geçmişte farklı dinlerle ilgili mizah yayınlamış ve bu mizahlar poretestolarla tepki görmüş bir yayın kuruluşu hedef seçiliyor..
Buraya yapılacak bir saldırıda hedef gösterilecek ilk toplum kesiminin kim olacağı bilinerek bir saldırı yapılmıştır.. O halde toplumsal bütünlüğümüzü ve barışı korumak için toplumun tüm kesimleri kendi üzerine düşeni yapmalıdır.. Bu saldırıyı yapanlar Fransız vatandaşı olsada saldırının zihiniyeti ,mahiyeti içeriği yerli değildir..İçimize yönelik barış ve huzurumuzu tehdit eden bu darbelere karsi yeni direnç merkezleri oluşturulmalıdır.. Bu programlar için sağduyu ile çalışılmalır.
Soğuk Bir Kış Günüydü...
06 ocak 2015
Soğuk bir kış günüydü.
Adam günler sonra gelen bir telefonla irkildi.Telefonun ucunda o vardı,onun sesini duyunca karlı,kişli hava gitmiş ve sanki mevsim bahar olmuştu ..
Belki ümitler yeniden yeşerir diye heyacanlandı telefonun bu ucunda ki adam karşılıklı konuşurken iki tarafta sanki bir boks maçında hırpalanmış boksörler gibi yorgun ,bitkin ve karamsardılar... Ancak her ikisininde konuşmaya susamış bir hali vardı..Konuşma uzadı,uzadıkça aradaki mesafeler kalktı. Birbirlerine kızgındılar, gergindiler. Bir o kadar da açtılar, merhametliydiler. Hem delice birbirlerini merak ediyorlar hem de sitem ve kahırla yükleniyorlardı. Öyle gelgitler, öyle iniş çıkışlar yaşıyorlardı ki konuşmanın tonu sertleşiyor, yumuşuyor ve lime lime ruhları eriyordu.
Sonunda olan oldu her birinin ayakları geri geri gitsede film koptu..
Gittiler...
Aslında gidemediler. Sadece kapıyı çarpıp dışarıya çıktılar.. Üşüyorlardı iliklerine kadar..Henüz geriye dönmediler.!!!!!!!!
Soğuk bir kış günüydü.
Adam günler sonra gelen bir telefonla irkildi.Telefonun ucunda o vardı,onun sesini duyunca karlı,kişli hava gitmiş ve sanki mevsim bahar olmuştu ..
Belki ümitler yeniden yeşerir diye heyacanlandı telefonun bu ucunda ki adam karşılıklı konuşurken iki tarafta sanki bir boks maçında hırpalanmış boksörler gibi yorgun ,bitkin ve karamsardılar... Ancak her ikisininde konuşmaya susamış bir hali vardı..Konuşma uzadı,uzadıkça aradaki mesafeler kalktı. Birbirlerine kızgındılar, gergindiler. Bir o kadar da açtılar, merhametliydiler. Hem delice birbirlerini merak ediyorlar hem de sitem ve kahırla yükleniyorlardı. Öyle gelgitler, öyle iniş çıkışlar yaşıyorlardı ki konuşmanın tonu sertleşiyor, yumuşuyor ve lime lime ruhları eriyordu.
Sonunda olan oldu her birinin ayakları geri geri gitsede film koptu..
Gittiler...
Aslında gidemediler. Sadece kapıyı çarpıp dışarıya çıktılar.. Üşüyorlardı iliklerine kadar..Henüz geriye dönmediler.!!!!!!!!
Nar Çiçeği!!
Nar çiçeği naif,zarif ve ince görüntüsüyle insanların içine aman dikkatli olun, dikkatli dokunun,dikkatli bakın yoksa kırarsınız ,dökersiniz,incitirsiniz, düşürürsünüz hissini uyandıran dokunaklı bir çiçektir.. Narin çiçeği gibi ,nar taneleride zariftir.O sert nar kabuğunun içinde nar çiçeğinin doğurduğu yüzlerce nar tanesiyle karşılaşır ve ürperisiniz..Çiçek ne kadar zarif ve inceyse nar taneleride koyu ve açık rekleriyle sanki nar kabuğunun içine gizlenmiş inciler gibidir..Ve bu Yaradanın bizlere özel sunduğu biz mucizedir...İnsanoğlu sadece Nar çiçeği,Nar ve Nar tanelerine odaklansa tefekkür etse bu üretimin karşısında akıl sahiplerinin ürpermemesi imkansızdır..
Aşıklarda sevdiği kadınları "nar çiçeğim" diye severler..Diğer kadınlardan ayırmak için,özel olduklarını hissettirmek için..Çünkü nar çiçeği özeldir,farklıdır ve tekdir.Meyva veren tüm ağaçlara ve onların çiçeklerine bakın nar çiçeğinin farkını o zaman göreceksiniz...Bloğumda en son 2008 de yazmışım.. O günden beri yazmıyordum..Nar çiçeği ilhamim oldu..İçimdekileri, içimden gelen sesleri yazıya dökerek sizlerle paylaşmayı umuyorum..Bu blogda özel olsun diye ismini nar çiçeği koydum..Bir nar kabuğu gibi nar çiçeği ve nar tanelerini kardan kıştan soğuktan sıcaktan korumak ümidiyle...
08 ocak 2014
Aşıklarda sevdiği kadınları "nar çiçeğim" diye severler..Diğer kadınlardan ayırmak için,özel olduklarını hissettirmek için..Çünkü nar çiçeği özeldir,farklıdır ve tekdir.Meyva veren tüm ağaçlara ve onların çiçeklerine bakın nar çiçeğinin farkını o zaman göreceksiniz...Bloğumda en son 2008 de yazmışım.. O günden beri yazmıyordum..Nar çiçeği ilhamim oldu..İçimdekileri, içimden gelen sesleri yazıya dökerek sizlerle paylaşmayı umuyorum..Bu blogda özel olsun diye ismini nar çiçeği koydum..Bir nar kabuğu gibi nar çiçeği ve nar tanelerini kardan kıştan soğuktan sıcaktan korumak ümidiyle...
08 ocak 2014
7 Ocak 2015 Çarşamba
VE O RÜZGARIN ÇIKMASI YAKINDIR...
Keskin dönemler geride kaldı. Kalın ve sert
sınırlar inceldi, kırıldı ve yer yer silindi. Geçmişin muhasebesi
hakettiği şekilde yapılmamış olsada, alınan mesafe umut verici. Çünkü
aynı mahallenin çocukları dün birbirini döverek maç kazanmaya
çalışıyordu. Yenende yenilende neticede biz oluyorduk. Bu filmin sonuna
doğru yaklaşıldı. O açıdan içinde bulunan durum bize tanınmış bir fırsat
ve şans olarak görebilir. Avrupa Türkleri çok talihsiz dönemler yaşadı.
Her açıdan istismara uğradılar. Siyasi, ekonomik, hatta dini istimar.
Acılı, sancılı ve bir o kadarda dramatik. Ümitlerin, hayallerin hüsrana
döndüğü yılların içinde geçilerek bügünlere gelindi.
Dev dalgalar oluşturuldu. Bu bazen Türkiye’yi kurtarma sevdası, bazen milli ekonomik hamle şeklinde tezahür etti. Ancak hesapsız, plansız ve ölcüsüz girilen bu serüvenler her defasında duvara taşlayarak son buldu. Bütün bu savrulmalar geride derin bir hayal kırıklığı ve bir ölüm sessizliği bıraktı.
Şimdi Avrupa’da yaprak kıpıldamıyor. Duygusuz, hissiz, sevgisiz, sevdasız ve şiirsiz bir grup var. Türkiye yıkılıyor deseniz doğrulup bakmayacak kadar bencilleşmiş bir grup. Bir ölcüsüzlük yaşanıyor. Dün ne kadar idealist iseler, bugün o kadar materyalist ve benciller. Bir uçtandiğer uca savruldular.
Güvensizlik en önemli faktör. Bundan dolayı herkes birbirinden kaçıyor. İnsanlar insanlardan, insanlar derneklerden, lokallerden, yardım etmek, sahip çıkmaktan kaçıyorlar. Bu kaçış varolan kurumsal yapıları zayıflatıyor, içini boşaltıyor, idealsiz ve iddiasız yapılara dönüştürüyor. Sanki omurgamızdan çatırtılar duyuluyor. Birşeyler içten içe yıkılıyor. Bunlar yetmiyormuş gibi dıştan baskılar artıyor. Hiç kimse dünkü kadar özgür ve güvende değil. Irkcılık yükseliyor ve her alanda ayrımcılık yayılıyor. İçten içe homurdanmalar ve rahatsızlıklar çoğalıyor.
İşte tamda burda durup, düşünmek ve karar vermek lazım, karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığa en yakın olman yerdir. Eğer yaşanılan süreçlerden doğru dersler çıkarılabilirse içinde bulunulan durum fırsatlara dönüştürülebilir.
Bize sunulan fırsat aklınızı başınıza alın ve günlük siyasetin ve tercihlerin üstünde yeni bir siyaset alanı geliştirin denilmektedir. Sağcılık, solculuk, alevilik, sunnilik ve muhafazarlık bir toplumun tercihleri arasında olmaldır. Toplumun bu değerlerini korumalıdır. Ancak bu bir ayrışma ve çatışma sebebi olmamalıdır. Aksine bunları bir gerçek olarak kabul edip yaşatma konusunda birbirine yardımcı olmalıdır. Ama asıl görev ve sorumluluk hepimizi, hepimizin farklı değerlerini, hatta hepimizin varlığını tehdit ve tehlike olarak gören akım, ideoloji ve anlayışlarla mücadele konusunda ortak bir bilinç ve eylem ortaya koymaktır.
Bu mücadele senin, benim onun mücadelesi değildir. Hepimizin ortak mücadelesidir. Bizi tehdit ve tehlike görenler, bizi siyaset, sanat, ekonomi, eğitim, hülasa toplumsal yaşamın her alanından kovmak isteyenler bizi bir bütün olarak görüyor ve dışlıyorlar. Alevi, sunni, sağcı, solcu veya dindar ayrımı yapmadan toplumsal hareketliliğin ve katılımın dışına itiyorlar. Bunun için insafsız ve ahlaksız göç yasaları çıkartılıyor. Değer yargılarımız bu yasalarla teste tabi tutuluyor. Ciddi bir aşağılanmayla karşı karşıyayız. Üzülerek ifade etmek gerekirki aynı mahallenin çocukları birbirlerini dövmek ya da birbirleriyle rekabet içinde oldukları için işin vahametini henüz tam farkedebilmiş değillerdir.
Dün dünde kaldı cancağızım, yeni günde yeni şeyler yapmak lazım. Enerji ve zaman kaybına sebep olan dünkü alışkanlıklar süratle terkedilmelidir. Her eğitim, her dernek kuruluş amaç ve hedeflerine uygun çalışmalarını sürdürmelidir. Hiç bir dernek diğerinin varlığını kendisi için tehdit olarak görmemelidir. Asıl tehdit ve tehlikelerin bu dernekleri ve onların temsilcilerini Avrupa için tehdit ve tehlike olarak görenler olduğu bilmelidir. Şimdi yeni ortaklıklar oluşturma zamanıdır.
Dernekler üstü düşünme ve ortak hareket etme zamanıdır. Dünkü klasik şablonlardan arınma zamanıdır. “İnsan bilmediğinin düşmanıdır”. Haydi önce biz duvarları kaldıralım. Daha çok birbirimize gelip gidelim. Birbirimizi tanımaya ve anlamaya çalışalım. İçimizdeki dayanışma ve işbirliğini arttıralım. Eğer bunu başarabilirsek Avrupa’da yükselen sorunları aşabiliriz. Yoksa altında kalır eziliriz.
Avrupa’da yapraklar bu düşünce zemininde yeniden hareketlenmeye başlayacaktır. Bu bir zorunluluktur. Çünkü tehlike üstümüze üstümüze gelmektedir. Aslında herkes tehlikenin biraz farkındadır ve tedirgindir. Ama herşey bir rüzgara bakmaktadır. O rüzgarın çıkması yakındır...
Dev dalgalar oluşturuldu. Bu bazen Türkiye’yi kurtarma sevdası, bazen milli ekonomik hamle şeklinde tezahür etti. Ancak hesapsız, plansız ve ölcüsüz girilen bu serüvenler her defasında duvara taşlayarak son buldu. Bütün bu savrulmalar geride derin bir hayal kırıklığı ve bir ölüm sessizliği bıraktı.
Şimdi Avrupa’da yaprak kıpıldamıyor. Duygusuz, hissiz, sevgisiz, sevdasız ve şiirsiz bir grup var. Türkiye yıkılıyor deseniz doğrulup bakmayacak kadar bencilleşmiş bir grup. Bir ölcüsüzlük yaşanıyor. Dün ne kadar idealist iseler, bugün o kadar materyalist ve benciller. Bir uçtandiğer uca savruldular.
Güvensizlik en önemli faktör. Bundan dolayı herkes birbirinden kaçıyor. İnsanlar insanlardan, insanlar derneklerden, lokallerden, yardım etmek, sahip çıkmaktan kaçıyorlar. Bu kaçış varolan kurumsal yapıları zayıflatıyor, içini boşaltıyor, idealsiz ve iddiasız yapılara dönüştürüyor. Sanki omurgamızdan çatırtılar duyuluyor. Birşeyler içten içe yıkılıyor. Bunlar yetmiyormuş gibi dıştan baskılar artıyor. Hiç kimse dünkü kadar özgür ve güvende değil. Irkcılık yükseliyor ve her alanda ayrımcılık yayılıyor. İçten içe homurdanmalar ve rahatsızlıklar çoğalıyor.
İşte tamda burda durup, düşünmek ve karar vermek lazım, karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığa en yakın olman yerdir. Eğer yaşanılan süreçlerden doğru dersler çıkarılabilirse içinde bulunulan durum fırsatlara dönüştürülebilir.
Bize sunulan fırsat aklınızı başınıza alın ve günlük siyasetin ve tercihlerin üstünde yeni bir siyaset alanı geliştirin denilmektedir. Sağcılık, solculuk, alevilik, sunnilik ve muhafazarlık bir toplumun tercihleri arasında olmaldır. Toplumun bu değerlerini korumalıdır. Ancak bu bir ayrışma ve çatışma sebebi olmamalıdır. Aksine bunları bir gerçek olarak kabul edip yaşatma konusunda birbirine yardımcı olmalıdır. Ama asıl görev ve sorumluluk hepimizi, hepimizin farklı değerlerini, hatta hepimizin varlığını tehdit ve tehlike olarak gören akım, ideoloji ve anlayışlarla mücadele konusunda ortak bir bilinç ve eylem ortaya koymaktır.
Bu mücadele senin, benim onun mücadelesi değildir. Hepimizin ortak mücadelesidir. Bizi tehdit ve tehlike görenler, bizi siyaset, sanat, ekonomi, eğitim, hülasa toplumsal yaşamın her alanından kovmak isteyenler bizi bir bütün olarak görüyor ve dışlıyorlar. Alevi, sunni, sağcı, solcu veya dindar ayrımı yapmadan toplumsal hareketliliğin ve katılımın dışına itiyorlar. Bunun için insafsız ve ahlaksız göç yasaları çıkartılıyor. Değer yargılarımız bu yasalarla teste tabi tutuluyor. Ciddi bir aşağılanmayla karşı karşıyayız. Üzülerek ifade etmek gerekirki aynı mahallenin çocukları birbirlerini dövmek ya da birbirleriyle rekabet içinde oldukları için işin vahametini henüz tam farkedebilmiş değillerdir.
Dün dünde kaldı cancağızım, yeni günde yeni şeyler yapmak lazım. Enerji ve zaman kaybına sebep olan dünkü alışkanlıklar süratle terkedilmelidir. Her eğitim, her dernek kuruluş amaç ve hedeflerine uygun çalışmalarını sürdürmelidir. Hiç bir dernek diğerinin varlığını kendisi için tehdit olarak görmemelidir. Asıl tehdit ve tehlikelerin bu dernekleri ve onların temsilcilerini Avrupa için tehdit ve tehlike olarak görenler olduğu bilmelidir. Şimdi yeni ortaklıklar oluşturma zamanıdır.
Dernekler üstü düşünme ve ortak hareket etme zamanıdır. Dünkü klasik şablonlardan arınma zamanıdır. “İnsan bilmediğinin düşmanıdır”. Haydi önce biz duvarları kaldıralım. Daha çok birbirimize gelip gidelim. Birbirimizi tanımaya ve anlamaya çalışalım. İçimizdeki dayanışma ve işbirliğini arttıralım. Eğer bunu başarabilirsek Avrupa’da yükselen sorunları aşabiliriz. Yoksa altında kalır eziliriz.
Avrupa’da yapraklar bu düşünce zemininde yeniden hareketlenmeye başlayacaktır. Bu bir zorunluluktur. Çünkü tehlike üstümüze üstümüze gelmektedir. Aslında herkes tehlikenin biraz farkındadır ve tedirgindir. Ama herşey bir rüzgara bakmaktadır. O rüzgarın çıkması yakındır...
KİMLİKLER KORKUTUYOR MU? (2)
Devletin kimlik politikalarının yanlışlığı üzerine durmuştuk. Bu noktada
en çok göze batan ayrıntı devletin uyum, sosyal bütünleşme ve toplumsal
barışdan bahsederken uyguladığı ters ve yanlış politikalardır.
Bu kavramlardan bahsederken toplumun belirli kesimlerine karşı aldığınız mesafeyi gözardı edemezsiniz. O belirli kesimlerin siyasal tercihleri, dini inançları, renkleri ya da gelenekleri devlet tarafından dışlanırken, nasıl uyumdan bahsedebilirsiniz. Bu ne kadar inandırıcı olabilir.
Gözlerinin içine baka baka kültürel tehdit ve güvenlik sorunu olarak gördüğünü ilan edeceksin sonra dönüp niçin entegre olmuyorsun diye suçlayacaksın. 50 yıllık entegrasyon trajedisi budur.
Aslında burda şu denilmek istenmektedir, sosyal, kürtürel ve demokratik haklardan tam ve eşit faydalanmak istiyorsan benim gibi ol. Kapının önünde soyun, sana ait ne varsa çıkar kapının önüne koy öyle gir.
Devlet belki tam bunu söylemiyor. Ancak geniş kültürlerin anladığı budur ve uygulamadan bu anlaşılmaktadır. Bir tarafdan dışlanmış devlete küskün gruplar, diğer tarafda yanlış metot ve politikalarla onlara ulaşmaya ve entegre etmeye çalışan devlet.
Bu yanlışlıklardan süratle vazgeçilmelidir. Devlet farklı kültürleri olduğu gibi kabul eden ve kucaklayan yeni bir politikaya sahip olmalıdır. Fransa da farklı kürtürlerin çoğunluğunu Cezayir, Fas, Tunus ve Türk kökenli yurttaşlar oluşturmaktadır. Bu saydığımız halklar müslümandır. Çoğunluğu muhafazakârdır. Bu sosyal gerçekliği görmezden gelerek düz bir siyaset izlenemez. Bahsi geçen büyük çoğunluğu yok sayarak küçük gruplara iştutulmamalıdır. O küçük azınlığın duyarlılıklarıda dikkate alınmalıdır.
Çok açık bir örnek önümüzdedir. Partiler belediye meclis listelerini oluştururken farklı kürtürlerinde çoğulculuk ve eşitlik adına listelerinde yer verdiler. Ancak bu yer vermede aranılan en temel özellik bize ne kadar benziyor oldu. Özünde dışlayıcı ve ayrıştırıcı olan bu politikalar karşı tarafta siz ne yaparsanız yapın onlara benzemedikce size yer vermezler anlayışına dönüşmektedir. Bu kısır döngüyü kim kıracaktır. Mulhouse şehri buna en güzel örnektir. Yüz de 25-30 müslümanlardan oluşan bir şehirdir. Türkler en büyük gruptur. Dernekleşme anlamında Türklerin tüm eğilimleri vardır. Ancak çoğunluğu muhafazakardır. Bu dernekler listelere girmek için talep de bulundular. Ancak listeler açıklandığında tam bir hayal kırıklığı yaşandı. Tüm dernekler dışlanmıştı. Dernekler adına olmasada onlara yakın bir isim 50 ci sıradan yer bulabilmişti. Listelerde iyi yerden aday olan, seçimler ve belediye meclisine giren bayanın Türk dernekleri ile yakında uzaktan ilgisi yoktu.
En azında Türk derneklerini algılanması budur. Toplumsal barış ve bütünleşme doğru atılacak her adımda kimlikleri dışlayan, zararlı ve tehlikeli gören ayrıştırıcı anlayışlardan vazgeçilmelidir.
Tüm olumsuzluklara rağmen bu yönde atılmış cesur adımlar desteklenmelidir. Mevcud partiler içinde yer bulamayan bu insanlar kendi siyasal partilerini kurma eğilimine girmeleri kaçınılmazdır. Böyle bir sürece girilmesi toplumsal ayrışma ve kamplaşmayı arttırır. Bundan kaçınılmalıdır. Her renk bir değerdir ve sistem içinde temsil edilmelidir.
Bu kavramlardan bahsederken toplumun belirli kesimlerine karşı aldığınız mesafeyi gözardı edemezsiniz. O belirli kesimlerin siyasal tercihleri, dini inançları, renkleri ya da gelenekleri devlet tarafından dışlanırken, nasıl uyumdan bahsedebilirsiniz. Bu ne kadar inandırıcı olabilir.
Gözlerinin içine baka baka kültürel tehdit ve güvenlik sorunu olarak gördüğünü ilan edeceksin sonra dönüp niçin entegre olmuyorsun diye suçlayacaksın. 50 yıllık entegrasyon trajedisi budur.
Aslında burda şu denilmek istenmektedir, sosyal, kürtürel ve demokratik haklardan tam ve eşit faydalanmak istiyorsan benim gibi ol. Kapının önünde soyun, sana ait ne varsa çıkar kapının önüne koy öyle gir.
Devlet belki tam bunu söylemiyor. Ancak geniş kültürlerin anladığı budur ve uygulamadan bu anlaşılmaktadır. Bir tarafdan dışlanmış devlete küskün gruplar, diğer tarafda yanlış metot ve politikalarla onlara ulaşmaya ve entegre etmeye çalışan devlet.
Bu yanlışlıklardan süratle vazgeçilmelidir. Devlet farklı kültürleri olduğu gibi kabul eden ve kucaklayan yeni bir politikaya sahip olmalıdır. Fransa da farklı kürtürlerin çoğunluğunu Cezayir, Fas, Tunus ve Türk kökenli yurttaşlar oluşturmaktadır. Bu saydığımız halklar müslümandır. Çoğunluğu muhafazakârdır. Bu sosyal gerçekliği görmezden gelerek düz bir siyaset izlenemez. Bahsi geçen büyük çoğunluğu yok sayarak küçük gruplara iştutulmamalıdır. O küçük azınlığın duyarlılıklarıda dikkate alınmalıdır.
Çok açık bir örnek önümüzdedir. Partiler belediye meclis listelerini oluştururken farklı kürtürlerinde çoğulculuk ve eşitlik adına listelerinde yer verdiler. Ancak bu yer vermede aranılan en temel özellik bize ne kadar benziyor oldu. Özünde dışlayıcı ve ayrıştırıcı olan bu politikalar karşı tarafta siz ne yaparsanız yapın onlara benzemedikce size yer vermezler anlayışına dönüşmektedir. Bu kısır döngüyü kim kıracaktır. Mulhouse şehri buna en güzel örnektir. Yüz de 25-30 müslümanlardan oluşan bir şehirdir. Türkler en büyük gruptur. Dernekleşme anlamında Türklerin tüm eğilimleri vardır. Ancak çoğunluğu muhafazakardır. Bu dernekler listelere girmek için talep de bulundular. Ancak listeler açıklandığında tam bir hayal kırıklığı yaşandı. Tüm dernekler dışlanmıştı. Dernekler adına olmasada onlara yakın bir isim 50 ci sıradan yer bulabilmişti. Listelerde iyi yerden aday olan, seçimler ve belediye meclisine giren bayanın Türk dernekleri ile yakında uzaktan ilgisi yoktu.
En azında Türk derneklerini algılanması budur. Toplumsal barış ve bütünleşme doğru atılacak her adımda kimlikleri dışlayan, zararlı ve tehlikeli gören ayrıştırıcı anlayışlardan vazgeçilmelidir.
Tüm olumsuzluklara rağmen bu yönde atılmış cesur adımlar desteklenmelidir. Mevcud partiler içinde yer bulamayan bu insanlar kendi siyasal partilerini kurma eğilimine girmeleri kaçınılmazdır. Böyle bir sürece girilmesi toplumsal ayrışma ve kamplaşmayı arttırır. Bundan kaçınılmalıdır. Her renk bir değerdir ve sistem içinde temsil edilmelidir.
KİMLİKLER KORKUTUYOR MU? (1)
Farklı kültürlerin, kimliklerine ve kimlik mücadelelerine hep şüphe ile
bakılmıştır. Kimlikler birlikte yaşamaya ve entegrasyona engel
görülmüştür. Bu eksik bir bakıştırr ve yanlıştır. Aslında kimliksizlik
en temel sorundur. Paris banliyölerinde yaşanılan budur. Hiç bir değer
yargısına sahip olmayan duygusuz, hissiz ve düşüncesiz bir toplum ancak
kendisini şiddetle ifade edebilir.
Kimlik kişinin omurgasıdır. Omurga fiziksel varlığın ve duruşun ifadesidir. Onu duygu, düşünce, his, inanç ve fikirle besler büyütürseniz kimlik ortaya çıkar. Bunlarla beslenmeyen ya da beslenmesi engellenen topluluklar insanlıktan nasibini alamazlar.
Entegrasyon adı altında kendi kaynaklarından beslenmesi engellenen, kendi kaynaklarına yabancılaştırılan ve geleneksel kaynakları küçümsenen ve horlanan farklı topluluklar ve onların gençleri kimliksizlik buhranına sürüklenmektedir. Bunun acı faturaları herkese ödettirilmektedir. Bu fatura çoğu zaman sahipsiz ortada kalmaktadır. Sonradan bu fatura yine farklı kültürler ve kimliklere çıkarılmaktadır.
Entegrasyon adı altında kimliksizlik teşvik edilmemelidir. Bu politika iflas etmiştir. Kimliksiz gençler, sadece Fransa, Belçika ya da Hollandanın değil tüm Avrupa’nın ortak sorunudur. En çokda o çocukların ailelerinin sorunudur. Aile içi iletişim, diyalog kopmuştur. Aile içinde çatışmalar ve ayrışmalar, hat safhadadır. Herkes ayrı dilden ve telden çalmaktadır. Gençler ne geçmişleri, ne bugunleri ve ne de gelecekleri ile sağlıklı bir irtibat kurabilmektedirler. Bu sürdürülebilir bir şey değildir. Uyuşturucu, şiddet ve hırsızlık gibi kötü alışkanlıkların arka planında aile içi uyumsuzluk, kimliksizlik ve toplumsal ayrışma vardır.
Çok kültürlülük, çok kimliklilik, çok dinlilik ve çok dillilik sorun değildir. Sorun bunların hiç birinin olmadığı ya da tek birinin dayatıldığı bir birey ve toplum hayal etmektir.
Mahallelerde öyle gençlere rastlıyoruz ki insan donup kaliyor. His yok, duygu yok, düşünce yok. Hiç bir iletişim şansı yok. Ne içinden geldiği dil, din ve kültüre ilgi duyuyor ne de Fransa nın dil, kültür ve sanatına yakın duruyorlar. Boşlukta ve hiç bir şey hissetmiyorlar. Hırçın, kavgacı, çok bilmiş, burnunun doğrusuna giden kendi doğrularının dışında bütün fikirlere kapalı. Bunlarla ne ortak bir yaşam, ne de ortak bir gelecek hayali kurulabilir.
Öz kültürüne bağlı ve Fransa değerleri ile barışık diyalog kurulabilir, farklılıklarıyla beraber ortak yaşamaya hevesli dindar bir yahudi, müslüman ya da budisti entegrasyon adı altında kimliksizleştirilen çocuklara tercih edilmelidir. Kimliksizleştiren entegrasyon politikalarından vazgeçmenin zamanı gelmiştir. Farklı kürtürlerin varlıkları Fransa’nın bütünlüğü esas alınarak tesvik edilmelidir.
Kimliklerden korkulmalıdır. Tekrar altını çizerek söylemek gerekirse asıl sorun ve tehlike kimliksizliktir. Çok kimliklilik Avrupa konseyi ve AB nın yücelttiği değerlerdir. Ulus devletler bu değerleri özümsemek için çaba harcamalıdır.
Devlet ve yerel yönetimler daha duyarlı ve hassas davranmalıdır. Siviltoplum örgütlerini önemseyen ve kucaklayan yeni politikalar belirlemelidir.
Bügüne kadar bunun tam aksi politikalar izlenmiştir. Kimlik erazyonuna uğramış, aidiyeti zayıflamış fransaya şirin görünme gayreti içinde olanlar öne çıkarılmıştır hatta bunlar entegrasyona model insanlar ya da kurumlar olarak sunulmuştur.
Artık bu politikalar iflas etmiştir. Farklı dini ve kültürel tercihleri şiddet içermediği sürece Fransanın değerleri, zenginliği ve gücü olarak görme zamanıdır. Bizim gözlemimiz farklı siviltoplum örgütlerinin diyaloğa ve işbirliğine hazır olduğudur. Kimlikleri reddeden siyaset anlayışına son verilmelidir. Öteleyen değil, kimliği ne olursa olsun kucaklayan yeni bir siyaset anlayışına ihtiyaç vardır. Kendi iç bütünlüğünü sağlamlaştırmış daha güçlü ve etkili Fransa için bu yeni açılıma hepimizin ihtiyacı var.
Kimlik kişinin omurgasıdır. Omurga fiziksel varlığın ve duruşun ifadesidir. Onu duygu, düşünce, his, inanç ve fikirle besler büyütürseniz kimlik ortaya çıkar. Bunlarla beslenmeyen ya da beslenmesi engellenen topluluklar insanlıktan nasibini alamazlar.
Entegrasyon adı altında kendi kaynaklarından beslenmesi engellenen, kendi kaynaklarına yabancılaştırılan ve geleneksel kaynakları küçümsenen ve horlanan farklı topluluklar ve onların gençleri kimliksizlik buhranına sürüklenmektedir. Bunun acı faturaları herkese ödettirilmektedir. Bu fatura çoğu zaman sahipsiz ortada kalmaktadır. Sonradan bu fatura yine farklı kültürler ve kimliklere çıkarılmaktadır.
Entegrasyon adı altında kimliksizlik teşvik edilmemelidir. Bu politika iflas etmiştir. Kimliksiz gençler, sadece Fransa, Belçika ya da Hollandanın değil tüm Avrupa’nın ortak sorunudur. En çokda o çocukların ailelerinin sorunudur. Aile içi iletişim, diyalog kopmuştur. Aile içinde çatışmalar ve ayrışmalar, hat safhadadır. Herkes ayrı dilden ve telden çalmaktadır. Gençler ne geçmişleri, ne bugunleri ve ne de gelecekleri ile sağlıklı bir irtibat kurabilmektedirler. Bu sürdürülebilir bir şey değildir. Uyuşturucu, şiddet ve hırsızlık gibi kötü alışkanlıkların arka planında aile içi uyumsuzluk, kimliksizlik ve toplumsal ayrışma vardır.
Çok kültürlülük, çok kimliklilik, çok dinlilik ve çok dillilik sorun değildir. Sorun bunların hiç birinin olmadığı ya da tek birinin dayatıldığı bir birey ve toplum hayal etmektir.
Mahallelerde öyle gençlere rastlıyoruz ki insan donup kaliyor. His yok, duygu yok, düşünce yok. Hiç bir iletişim şansı yok. Ne içinden geldiği dil, din ve kültüre ilgi duyuyor ne de Fransa nın dil, kültür ve sanatına yakın duruyorlar. Boşlukta ve hiç bir şey hissetmiyorlar. Hırçın, kavgacı, çok bilmiş, burnunun doğrusuna giden kendi doğrularının dışında bütün fikirlere kapalı. Bunlarla ne ortak bir yaşam, ne de ortak bir gelecek hayali kurulabilir.
Öz kültürüne bağlı ve Fransa değerleri ile barışık diyalog kurulabilir, farklılıklarıyla beraber ortak yaşamaya hevesli dindar bir yahudi, müslüman ya da budisti entegrasyon adı altında kimliksizleştirilen çocuklara tercih edilmelidir. Kimliksizleştiren entegrasyon politikalarından vazgeçmenin zamanı gelmiştir. Farklı kürtürlerin varlıkları Fransa’nın bütünlüğü esas alınarak tesvik edilmelidir.
Kimliklerden korkulmalıdır. Tekrar altını çizerek söylemek gerekirse asıl sorun ve tehlike kimliksizliktir. Çok kimliklilik Avrupa konseyi ve AB nın yücelttiği değerlerdir. Ulus devletler bu değerleri özümsemek için çaba harcamalıdır.
Devlet ve yerel yönetimler daha duyarlı ve hassas davranmalıdır. Siviltoplum örgütlerini önemseyen ve kucaklayan yeni politikalar belirlemelidir.
Bügüne kadar bunun tam aksi politikalar izlenmiştir. Kimlik erazyonuna uğramış, aidiyeti zayıflamış fransaya şirin görünme gayreti içinde olanlar öne çıkarılmıştır hatta bunlar entegrasyona model insanlar ya da kurumlar olarak sunulmuştur.
Artık bu politikalar iflas etmiştir. Farklı dini ve kültürel tercihleri şiddet içermediği sürece Fransanın değerleri, zenginliği ve gücü olarak görme zamanıdır. Bizim gözlemimiz farklı siviltoplum örgütlerinin diyaloğa ve işbirliğine hazır olduğudur. Kimlikleri reddeden siyaset anlayışına son verilmelidir. Öteleyen değil, kimliği ne olursa olsun kucaklayan yeni bir siyaset anlayışına ihtiyaç vardır. Kendi iç bütünlüğünü sağlamlaştırmış daha güçlü ve etkili Fransa için bu yeni açılıma hepimizin ihtiyacı var.